Berlin Gezilecek Yerler
Berlin Gezilecek Yerler başlıklı bu yazı, Berlin hakkında genel bilgiler ile Berlin Gezilecek Yerler hakkında kısa ve özet bilgileri içermektedir.
Berlin Hakkında Genel Bilgiler
Almanya’nın hem başkenti hem de en büyük şehridir, Berlin. Aynı zamanda 6 milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın politik ve kültürel açıdan en önemli şehirleri arasında da yer almaktadır. Hitler Almanya’sı döneminde önemli bir yere sahip olan bu şehir, uzun yıllar doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır. Ünlü Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte şehir yeniden inşa edilerek eski sosyal kültürel yapının üzerine yenisi inşa edilmiştir.
Berlin’in doğudan-batıya uzunluğu 45 km’dir ve güneyden kuzeye ise 38 km’dir. Şehrin yüzölçümü 892 km²’yi bulur. Şehirde senelik ortalama sıcaklık 8,9 derecedir. Ortalama Yıllık Yağış Toplamı 581 mm’dır. En sıcak aylar Temmuz ve Ağustos aylarıdır, ortalama 18,5 ve 17,7. Çok soğuk aylar ise Ocak ve Şubat ayları, ortalama -0,6 ve -0,3 derece. Yağışın fazla olduğu ay ise Temmuz ayıdır ve an az yağış ise Mart ayında olur.
Berlin, etnik olarak dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biridir. Berlin’de yaklaşık 200 farklı dil konuşulmaktadır. Şu an Berlin’de yaklaşık 200.000 Türk yaşamaktadır. Bu, Türkiye dışında yaşayan en kalabalık Türk ve aynı zamanda Berlin’deki en kalabalık yabancı nüfusunu oluşturur. Berlin’de en yoğun Türk nüfusu Kreuzberg semtinde (‘Kroytsberg’ diye okunur) bulunmaktadır.
Berlin’in 3,4 milyon nüfusunun yüzde 59’u ateist veya agnostik, yüzde 22,3’ü Protestan, yüzde 9,1’i Katolik, yüzde 6,2’si Müslüman, yüzde 2,7’si diğer Hristiyan gruplar ve yüzde 0,6’si diğer dinlere mensuptur (2010). Berlin’de yaşayan Müslümanların çoğu Türk’tür. Berlin’de 11 sinagog, 76 cami ve 2 Budist tapınağı var.
Berlin Nerede
Berlin, Almanya’nın kuzeydoğusunda ve Polonya sınırına 70 km mesafede yer almaktadır.
Berlin Tarihi
1237 yılında ilk defa Cölln şehri resmi olarak kayıtlara geçti ve 1244’te ilk defa Berlin adında anıldı. Berlin, Spree nehrinin kuzey kısmında yer alıyordu.
1307 yılında, kentin ortasından akan Spree Nehrinin her iki kıyısında bulunan Cölln ve Berlin isimli iki balıkçı köyü birleşti.
1415’te I. Friedrich Mark Brandenburg Berlin yöneticisi oldu ve 1440’a kadar da yönetici olarak kaldı. Daha sonra Hohenzollern Hanedanı Berlin’e 1918’e kadar hükümdarlık etti.
Hohenzollern Hanedanlığı 1525 yılında Prusya Düklüğü’nün başına geçmiş, 1701’de Prusya Krallığı’nı kurmuş, 1871 yılında ise Alman Ulusal Birliği’nin Kuruluşuna öncülük ederek Alman İmparatorluğu’nu kurmuştur.
1871 yılında kurulan Alman İmparatorluğu’na başkentlik yapan Berlin, 1933 yılından itibaren Nazi Almanya’sının da başkentiydi.
1944 – 1948 yıllarında gerçekleşen II. Dünya savaşında Berlin harabeye döndü, müttefik devletler tarafından işgal edildi. Bu savaşın sonucunda tüm Almanya’da olduğu gibi Berlin de ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve SSCB’nin kontrolüne girdi.
İkinci Dünya savaşından sonra Batılı ülkeleriyle Sovyetler Birliği arasında hızla gelişen siyasi farklılık ülkeyi olduğu gibi kenti de doğu ve batı olmak üzere ikiye böldü.
12 Ağustos 1961 tarihinde Berlin Duvarı’nın yapımına başlandı ve Berlinlilerin doğudan batıya geçişi en katı yöntemlerle engellendi.
1989’da duvarın yıkılması ve 3 Ekim 1990’da iki Almanya’nın resmen birleşmesiyle Berlin eyalet şehir olarak eski bütünlüğüne kavuştu ve birleşik Almanya Federal Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.
Berlin Gezilecek Yerler
Berlin’deki turistik ve tarihi mekanların çoğunluğunun bulunduğu Mitte ilçesinden geziye başlanabilir. Mitte, altı bin civarında bir nüfusa sahip ve Berlin’in merkezini oluşturuyor. Bu ilçede gezip görülmeye değer tüm yerler birbirine oldukça yakın ve yürüyüş mesafesinde.
Mitte’de mutlaka görülmesi gereken turistik ve tarihi yerler: kentin merkezinde bulunan Brandenburg Kapısı ve Alman Parlamento Binası (Reichstag), Holocaust Anıtı, Gendarmenmarkt, German Historical Museum, Müzeler Adası – Eski Müze, Neues Museum (Yeni Müze), Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri), Pergamon Müzesi, Bode Müzesi, Berlin Katedrali (Berliner Dom) -, DDR Müzesi, Berliner Fernsehturm, Alexanderplatz Meydanı.
Berlin’in sembolü ve aynı zamanda birleşmiş Berlin’i simgeleyen Brandenburger Kapısı, bu kentte görülecek ilk yerler arasındadır. Brandenburg Kapısı’nın hemen yakınında Alman Parlamento Binası(Reichstag) ve Holocaust Anıtı(Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı) da bu bölgede gezip görülecek yerler arasında.
Brandenburger Kapısı
Kapı 1788-1791 yılları arasında yapılmıştır. Brandenburg Kapısı on iki sütuna, altı giriş kapısına ve altı çıkış kapısına sahiptir. Sütunlar, toplam beş yol oluşturur, vatandaşların sadece dıştaki iki kapıyı kullanma hakları vardı. Ortadaki yol ise kraliyete ve önemli trafik geçişlerine ayrılmıştı. Kapının en üstünde Olimpiyat oyunlarında ve diğer oyunlarda yarıştırılan, yan yana koşulmuş dört at tarafından çekilen araba(Quadriga) vardır.
1806’dan sonra, Napolyon, Jena-Auerstedt Muharebesi’nde Prusya’yı yenince Quadriga’yı yerinden söktürdü ve Paris’e götürdü. 1814 yılında Prusyalı General Ernst von Pfuel Napolyon’u yenip Paris’i ele geçirince Quadriga’yı geri aldı ve Berlin’e geri getirdi; Quadriga’daki zeytin dalı, Demir Haç ile değiştirildi.
Naziler iktidara gelince, kapıyı sembol olarak kullanmaya başladılar. II. Dünya Savaşı boyunca kapı tahrip oldu ama tamamen yıkılmadı. Doğu ve Batı Berlin hükûmetleri kapıyı restore ettiler fakat kapı 1961’e, Berlin Duvarı yapılana kadar açılmadı.
1963 yılında, ABD başkanı John F. Kennedy Brandenburg Kapısı’nı ziyaret etti. 1980’de Batı Berlin belediye başkanı Richard von Weizsäcker şöyle demişti: Brandenburg Kapısı kapalı durdukça, Almanların meselesi kalacaktır. Richard von Weizsäcker daha sonra birleşme sırasında Almanya devlet başkanı oldu.
Kapı daha sonraları birleşmiş özgür Berlin’in sembolü oldu ve 22 Aralık 1989’de, Helmut Kohl Batı Almanya Şansölyesi’yken yeniden açıldı.
Brandenburger Kapısı’na çok yakın bir mesafede yer alan, çarpıcı tarihi olaylara tanıklık eden ve özgün mimari yapısı ile ön plana çıkan Alman Parlamento Binası Reichstag da kentte görülecek ilk yerler arasında.
Alman Parlamento Binası (Reichstag)
Bina, mimar Paul Wallot tarafından 1884 ile 1894 yılları arasında Spree nehrinin kenarında, Tiergarten semtinde neo-rönesans tarzında inşa edilmiştir. Hem Alman İmparatorluğu, hem de Weimar Cumhuriyeti meclisleri de bu binada toplandı.
1870’li yıllara kadar çeşitli bölgelerde birçok bina Almanya Parlamentosu olarak hizmet verdiyse de doğan ihtiyaçtan dolayı 1882 yılında bir mimarlık yarışması düzenlendi. 189 aday arasından Frankfurt kökenli bir mimar olan Paul Wallot yarışmayı kazandı.
1884 yılında Spree nehrinin kenarında, Tiergarten semtinde başlanan inşaat, neo-rönesans tarzında inşa edilerek 1894 yılında tamamlandı. Hem Alman İmparatorluğu, hem de Weimar Cumhuriyeti meclisleri de bu binada toplandı.
1933 yılında meydana gelen Reichstag Yangınından ve İkinci Dünya Savaşı’nda oluşan ağır hasarın ardından, bina 1960’lı yıllara kadar atıl hâlde durdu. 1960’lı yıllarda Almanya Demokratik Cumhuriyeti döneminde bina tamir edilerek sergi ve özel etkinlikler için kullanıldı.
1991 yılında binanın parlamento binası olarak kullanılması kararı alındı. 1995’ten 1999’a kadar İngiliz mimar Norman Foster tarafından baştan aşağı yeniden tasarlandı.
Holocaust Anıtı
Nazi Almanya’sının milyonlarca Yahudiyi katletmesi, Berlin ve dünya tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Holocaust Anıtı, bu dönemin izlerini geleceğe taşıyarak ders çıkarmak ve bu dönemde hayatını kaybeden insanları yad etmek amacıyla yapılmış. Berlin’in hüzün dolu yapıtlarından biri olan bu anıt, Amerikalı Mimar Peter Eisenman tarafından tasarlanmıştır.
Yahudi soykırımı anlamına gelen “Holocaust” ismi ile anılan anıtın tasarımı ise çok ilgi çekici ve anlamlı. 3000’e yakın sayıda beton bloktan oluşan anıt bir açıdan mezara benziyor ve 19.000 metrekarelik bir alana sahip.
Beton blokların üzerindeki çeşitli metinler genel olarak Yahudi gelenekleri, efsaneleri ve törenleri ile ilgili. Ayrıca korkunç bir katliam sonucu hayatını yitiren Yahudilerin isimlerine de anıttaki bir tabelada yer verilmiş.
Holocaust Anıtı ile mimarın yaratmak istediği etki ise çoğu kişide karşılığını buluyor. Ziyaretçileri rahatsız edebilen ironik bir düzenlilik ve tasarım var anıtta. Mimar Peter Eisenman da sözde düzenli sistemin insanlıkla olan bağdan ne kadar uzaklaştığını hissettirmeyi amaçlamış. Bunda da oldukça başarılı gibi gözüküyor.
1 Nisan 2003’te başlayan Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı’nın inşaatı 15 Aralık 2004 tarihinde tamamlandı. II. Dünya Savaşı’nın bitişinin 60. yılı olan 10 Mayıs 2005’te açılış töreni yapılan bu mekân halkın ziyaretine 12 Mayıs 2005’te açıldı. Tamamlandığı dönemde anıtın inşaatı yaklaşık 25 milyon Euroya mal oldu.
Gendarmenmarkt
Gendarmenmarkt, Berlin’de Konzerthaus, Fransız Katedrali ve Alman Katedrali gibi tarihi yapıların bulunduğu bir meydandır. Berlin’deki popüler merkezlerden biri olan bu meydan bu tarihi yapılarla birlikte kafeler, hediyelik eşya dükkanları ve diğer tarihi yapılarla çevrilidir.
Meydan ilk olarak 1600’lü yılların sonunda Linden-Markt adıyla oluşturulmuştur. 1773 yılında Georg Christian Unger tarafından yeniden inşa edilmiştir. Gendarmenmarkt adı 1773 yılına kadar meydanda görevli olan Gens d’Armes birliğindeki atlı süvarilerden gelmektedir.
1.Dünya Savaşı sırasında buradaki yapıların çoğu büyük hasar gördü ya da yıkıldı. Günümüzde bu yapılar eski durumlarına uygun şekilde restore edilmiştir. Simetrik yapısı ve iki yanındaki kubbeli kuleler nedeniyle meydan Roma’daki Popolo Meydanı’na benzetilmektedir.
German Historical Museum
Almanya ve Avrupa tarihine dair çok geniş çaplı bilgiler sunan Alman Tarihi Müzesi’nde birçok fotoğraf, belge, tablo ve nesneyle birlikte sanki geçmişin kapıları açılıyor.
Müzede Alman tarihinin anlatılış biçimi ziyaretçilerin hayranlık duyduğu unsurlar arasında. Bu durum, müzenin popülerleşmesinde büyük bir etken. Burada çok anlaşılır ve akıcı şekilde dünyanın her yerinden gelen insanlara etkileyici bir sunum yapılıyor.
Almanya’nın dinsel ve siyasi tarihinin yanı sıra diğer kültürlere dair birçok öge de var. Osmanlılara ait bazı eşyaları da müzede görebilmek mümkün.
Müzeler Adası
Müzeler Adası, Berlin’in Mitte ilçesinde gezip görülecek yerlerden bir diğeri. Bu ada Mitte ilçesinin merkezinden geçen Spree Nehri’nin üzerinde bulunan küçük bir adadır. Adanın kuzey kısmında ise bir kilometrekarelik alana sahip bir müzeler kompleksi bulunmaktadır. 1990’da iki Almanya’nın da birleşmesiyle 1945’ten bu yana doğu ve batıya bölünmüş olan koleksiyonun yeniden bir araya getirilme imkânı belirmiştir.
1999’dan beri UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde bulunan Müzeler Adasında; Eski Müze, Neues Museum (Yeni Müze), Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri), Pergamon Müzesi, Bode Müzesi gezip görülmesi gereken başlıca müzelerdendir. Bu müzelerde binlerce yıllık sanat eserlerinden arkeolojik kalıntılara kadar birçok ilgi çekici öge sergilenmektedir. Aynı adada bir de gezip görmeye değer Berlin Katedrali bulunmaktadır.
Altes Museum (Eski Müze)
Eski Müze, Berlin’in en değerli turistik müzeleri arasında ve Müzeler adasında yer alıyor. Neoklasik mimarinin etkileyici bir örneği olan bu müze, Karl Friedrich Schinkel tarafından tasarlanmış. Yangınlar ve savaşlar gibi Berlin’in birçok acı kaderini yaşayan bu tarihi yapı 1966’dan beri ziyarete açık.
Eski Müze inşa edildiği dönemde Prusya Kraliyet Sarayı’na ait bir sanat koleksiyonuna da ev sahipliği yapmış. Koleksiyonlarına Roma-Yunan ve Antik dönem eserlerini de ekleyen, çeşitli sergilerle sürekli yenilenen müze sanatseverlerin sürekli ilgisini çektiği söyleniyor.
Neues Museum (Yeni Müze)
Müzeler Adası’nda bulunan Yeni Müzede Antik Mısır dönemi konsepti ön plana çıkarılmış. 19. yüzyılda yapılan ve 2. Dünya Savaşı’nda hasar alması nedeniyle 2009’da tekrar açılan müzede sadece Antik Mısır ile ilgili değil, başka medeniyetlere ait birçok sanat eseri de mevcut.
Paleolitik Çağ’dan Orta Çağ’a kadar olan dönemi kapsayan Avrupa tarihi koleksiyonları ilgi çekici. Truva Koleksiyonu ile Berlin Altın Şapka da en nadide eserler arasında yer alıyor. Ayrıca Yunan ve Roma Antik Çağları’ndan kalma birçok nesne, heykel, mücevher, yazıt, mozaik ve mimari kalıntı da bu müzede sergileniyor.
Friedrich August tarafından tasarlanan Yeni Müze’nin mimarisine Neoklasik ve Rönesans Revival detayları hakim. Müze binası mimarın en esaslı çalışması olarak değerlendiriliyor.
Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri)
Eski Ulusal Galeri, Müzeler Adası’nda bulunan ve gezip görmeye değer önemli müzelerden birisi. Alman ve bazı yabancı sanatçıların resimlerinin bankacı Johann Heinrich Wagener tarafından bağışlanmasıyla 19. yüzyılda kurulmuş. Toplamda 262 resimden oluşan bu koleksiyon aynı zamanda galeride sergilenen eserlerin de temelini oluşturuyor.
Friedrich August Stüler tarafından Prusya Kralı IV. William’ın emriyle tasarlanan galeri binası, resim ve heykel sanatına meraklı gezginler için çok doyurucu bir merkez. Özellikle Friedrich’in Deniz Kenarında Keşiş, Okyanusta Ayın Doğuşu, Rodin’in Düşünen Adam Heykeli müzede öne çıkan eserler arasında.
Bergamo’n(Bergama) Müzesi
Bergama Müzesi, (Almanca: Pergamonmuseum), Müzeler Adası’nda, Am Kupfergraben caddesinin karşısında yer alan beş müzeden biridir. Müze binası, mimar Alfred Messel tarafından tasarlandı. Ludwig Hoffmann yönetimindeki inşaat 1910’da başladı ve 1930’da tamamlandı.
Özellikle İzmir Bergama ve Aydın Milet’ten alınan eserlerle oluşturulan koleksiyonun Almanya’ya yasal olarak getirilip getirilmediği konusunda tartışmalar vardır. Türkiye, bu eserlerin çoğunun gün ışığına çıktığı yer Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında bulunduğu gerekçesi ile eserlerin Türkiye’ye iade edilmesi talebiyle Almanya’ya başvurmuştur ve çalışmalar 1991’den beri devam etmektedir.
Bu müze, yılda ortalama 850.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir. 2007 yılında 1.135.000 ziyaretçi ile Almanya’da “en çok ziyaret edilen sanat müzesi” olmuştur.
Bergama Müzesi’nin Bergama Sunağı’nın bulunduğu büyük salonu, tadilat faaliyeti sebebiyle 2026 yılına kadar ziyarete kapatılmış.
Bergama Müzesi üç ayrı bölümden oluşuyor. “Klasik Antik Çağı Koleksiyonu” bölümü içerisinde Yunanistan’ın Olympos Dağı ve Sisam adası ile Bergama, Milet, Aydın Didim, Aydın Priene ve Kıbrıs’ta gerçekleştirilen kazılarda ortaya çıkarılmış tarihî eserlerden oluşmaktadır.
Bergama Müzesi, II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru gerçekleşen Berlin bombardımanında ağır hasar aldı. Bu nedenle birçok sanat eseri korunaklı yerlerde saklandı, bazı büyük parçalar ise korunmak için duvarla çevrildi. 1945’te Kızıl Ordu, bir nevi savaş ganimeti olarak veya Berlin’deki yağmadan ve yangınlardan sözde kurtarmak için Bergama Zeus Sunağı da dahil bütün müze mallarını toplayarak dönemin Sovyetler Birliği’ne Leningrad’a (şimdiki Sant-Peterburg) götürdü.
Sovyetler Birliği’ne götürülen birçok eser 1958’e kadar Doğu Almanya’ya geri dönmüştür. Yalnız koleksiyonun bazı önemli parçaları hala Rusya’dadır. Bu önemli parçalardan bazıları Moskova’daki Puşkin Müzesi’nde ve Sant-Peterburg’daki Ermitaj Müzesi’nde bulunmaktadır. Buradaki eserlerin iadesi hakkında Almanya ve Rusya bir anlaşma hazırladılar; ama 2003’ün haziranında Rus iade kanunu nedeniyle bu anlaşma engellenmiştir.
Bode Müzesi
Bode Müzesi (1904 yılı açılış adıyla Kaiser Friedrich Müzesi), Müzeler Adası’nın kuzeybatısında, Am Kupfergraben caddesinin karşısında tarihi koruma altındaki bir bina bünyesinde kurulan bir müzedir. Anadolu’da arkeolojik kazılarda bulunan pek çok eser burada sergilenmektedir.
1904 yılında Kaiser Friedrich Müzesi adıyla açılan müze heykel, madalya ve madeni para koleksiyonunun yanı sıra Bizans sanatı müzesini de barındırmaktadır. Neobarok stilinde inşa edilen yapı, 6000 metrekareye ulaşan düzensiz bir üçgen arazi üzerinde bulunur.
Bu müzede 1876’dan itibaren içerisinde çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği Kunstbaracke isimli bir sergi salonu bulunuyordu. Asıl yapının hemen üzerinde 39,50 metre yüksekliğine sahip bir kubbe bulunmaktadır. Bu kubbe sanat tarihçileri arasında kaşifi Johann Wilhelm Schwedler’e ithafen Schwedler kubbesi olarak da bilinmektedir.
17 Ekim 2006 yılında yaklaşık 6 yıl süren restorasyon çalışmalarına tabi tutulan bu müze, restorasyon sonrasında yeniden kullanıma açılmıştır. Bu tarihten itibaren müzenin adı kurucularından biri sayılan Wilhelm von Bode’nin onuruna değiştirilmiştir.
Berlin Katedrali (Berliner Dom)
Katedral, Müzeler Adası’nın kuzey kesiminde yer alan bir Evanjelikal Protestanlık kilisesidir. Berlin Katedrali, içinde hiçbir zaman bir piskopos yaşamadığı için gerçek anlamda bir katedral değildir.
Bu Katedral ilk olarak 1700’lerin ortasında Johann Boumann tarafından Barok tarzında tasarlanmış. 1822’de Karl Friedrich Schinkel neo-klasik bir tarzda yapıyı yeniden modellemiş. 1894 yılında Alman imparatoru II. Willhelm kilisenin yıkılarak yeniden yapılmasını emretmiştir.
Mimar Julius Raschdorff tarafından yeniden Neo-barok tarzında tasarlanan katedral 1905 yılında bitirilmiştir. II. Dünya Savaşı boyunca ağır hasar gören katedral, 1975-1981 yılları arasında bu kez mimar Günter Stahn tarafından tasarlanarak yeniden yapılmıştır.
Müzeler Adası’ndan ayrılıp Spree Nehrini geçtikten sonra eski Doğu Almanya tarafına doğru ilerlemeye devam edildiğinde solda ilk karşılaşılan müze farklı konseptiyle DDR Müzesi yer alıyor. Bu müze de gezip görmeyi hakkediyor.
DDR Müzesi
Bu müze, Doğu Almanya’ya ilgi duyan, Soğuk Savaş ve politik konulara meraklı gezginler için en etkileyici müze olmaya aday. Müzenin en önemli özelliği sergilenen her objeye dokunabilmek. Bu müzede bulunan çeşitli interaktif oyunlar, Doğu Almanya’ya doğru çıktığınız sanal zaman yolculuğunuzu daha gerçekçi kılıyor.
Özellikle Doğu Almanya üretimi Trabant model arabaya binip o yılların sokaklarında dolaşmak çoğu gezgin için unutulmaz bir deneyim.
2006 senesinde açılan DDR Müzesi, o dönemin karakteristik özelliğinin aksine her şeyi şeffaf bir şekilde halka sunmayı amaçlıyor. Müzenin içinde mutfak, banyo, salon gibi alanlar tasarlanmış ve her taraf o yıllara ait eşyalarla dolu. Hatta eşyaların çoğunun Doğu Almanya döneminde yaşamış olan insanlardan toplandığı söyleniyor.
Kısacası Doğu Almanya döneminde yaşayan insanların hayat tarzı ve günlük alışkanlıkları “Dokunulabilir Tarih” sloganıyla sergileniyor. Ayrıca farklı konseptlerle açılan sergileri de inceleme fırsatları da var. DDR, klasik müze standartlarının dışında kalarak, çoğu gezginin favorisi olmayı başarmış.
Berliner Fernsehturm
Fernsehturm, Almanca “televizyon kulesi” anlamına gelmektedir. Alexanderplatz meydanına çok yakındır. Doğu Almanya yönetimi tarafından 1965-1969 yılları arasında inşa edilen kulenin Berlin’in sembolü haline gelmesi amaçlamıştır. Günümüzde de şehrin sembolü olarak görülen kule, şehir merkezi ve bazı banliyölerden görülebilmektedir. Kule, 368 metrelik uzunluğuyla, Almanya’daki en uzun yapıdır.
Tamamlandığında kulenin uzunluğu 365 metreydi. Fakat, 1990’larda takılan yeni antenle birlikte toplam uzunluğu 368 metreye ulaştı. Fernsehturm, Ostankino Kulesi, Kiev TV Kulesi ve Riga Radyo ve TV Kulesi’nden sonra Avrupa’daki en yüksek 4. desteksiz yapıdır.
Kulenin inşası sırasında, Doğu Almanya Cumhuriyeti’nin gücünü yansıtması planlanmıştı ve yerinin Batı Berlin’in Reichstag(Parlemonto)binasından da görülebilecek bir yer olmasına dikkat edilmişti.
Kulenin üst bölümündeki kürenin içinde ziyaretçi alanı ve dönen restoran bulunmaktadır. Ziyaretçi alanı yerden yaklaşık 204 metre yüksekliktedir ve görüş mesafesi, havanın açık olduğu dönemlerde 42 kilometreye kadar çıkmaktadır. 30 dakikada bir tam tur atan restoran, ziyaretçi alanından birkaç metre yüksektedir.
Orijinal dönüş hızı saatte 1 tur iken, 1990’larda yapılan yenilemenin ardından hız iki katına çıkarılmıştır. Gövde içindeki iki asansör, ziyaretçileri küreye 40 saniyede çıkarabilmektedir.
Almanya’da düzenlenen ve finali Berlin Olimpiyat Stadyumu’nda oynanan 2006 FIFA Dünya Kupası sırasında, küre turnuvanın sponsorlarından Deutsche Telekom’un rengi olan galibarda renginde bir futbol topu şeklinde süslenmiştir. Bu kule, eski Doğu Almanya tarafında gezip görülmeye değer bir başka bölge olan Alexanderplatz meydanına da oldukça yakındır.
Alexanderplatz Meydanı
Soğuk Savaş döneminin etkilerini derinden yaşayan Berlin, birçok tarihi yerleriyle halen o zamanların izlerini taşıyor. Bunlardan birisi de Alexanderplatz Meydanı.
Şehrin hem siyasi hem de en büyük ve en önemli yerlerinden biri olan Alexanderplatz da özellikle 1989 senesinde Doğu Almanya hükümetine karşı düzenlenen protesto ile hafızalara kazındı. Almanya’nın en büyük çaplı protestosu olarak tarihe geçen bu olay Alexanderplatz Meydanı ile özdeşleşti.
Alexanderplatz politik öneminin yanı sıra Almanya’daki en büyük meydan olma özelliğine de sahip. Şehirdeki birçok yapı gibi meydandaki binalar ve eserler de Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra restore edilmiş.
Bu dönemin ardından hızla dinamik bir yapıya kavuşmaya başlayan Berlin’in en enerjik yerlerinden olan Alexanderplatz bugün çok cazibeli bir görünüm ile ziyaretçilerini ağırlıyor.
Almanların buluşma noktası olarak da ünlenen meydan, Müzeler Adası, Berlin Katedrali ve Spree Nehri’ne de çok yakın bir konumda. Trafiğe kapalı olan meydanda birçok yerel lezzet satan dükkan ve meşhur bira bahçeleri var.
Berlin’deki en ünlü süpermarket zincirlerinden Kaufland’ın büyük bir şubesi bu meydanın hemen üst kısmında yer alıyor. Almanya özellikle çikolata alışverişinde çok çok ucuz bir yer. Klasik duty free mağazalarından bile çok ucuz olduğu söyleniyor. Bu nedenle fırsat olursa bu markete göz atmakta fayda var.
**
Buraya kadar anlatılan yerler Berlin merkezden Eski Doğu Almanya istikametine doğru olan bölgelerdeki gezip görülecek yerlerdi. Bundan sonra bahsedilecek yerler ise Berlin merkezden Eski Batı Almanya İstikametine doğru olan yerleri kapsamaktadır.
Söz konusu yerler;
Tiergarten Parkı, Victory Column (Zafer Sütunu), Berlin Zoolojik Bahçesi, Kaiser Wilhelm Anıt Kilisesi, Charlottenburg Sarayı, Sony Center, Potsdamer Platz, Kreuzberg, Topography of Terror, Checkpoint Charlie, Berlin Yahudi Müzesi, Oberbaum Köprüsü, Berlin Duvarı’dır.
Tiergarten Parkı
Bu park, Berlin’in merkezinde Tiergarten semtinde bulunan bir şehir parkıdır. Park 210 hektar yüzölçümüne sahiptir. Yaz kış temiz hava almak ve aktiviteler gerçekleştirmek için çok sayıda insanın gittiği Tiergarten; Berlin’in ikinci, Almanya’nın ise üçüncü büyük parkıdır. Yerli halk ile turistlerinde gözde uğrak yerleri arasındadır.
Ayrıca Berlin’in merkezinde bulunan; Brandenburg Kapısı, Holocaust Anıtı, Potsdam Meydanı, Parlamento Binası gibi Berlin gezilecek yerler listesinin en başında yer alan birçok popüler ve tarihi noktalarına da yakın bir yerde bulunmaktadır. Tiergarten için Amerika’daki Central Park’ın Berlin versiyonu da denilebilir.
Orijinal adı Grober Tiergarten olan bu parkın Türkçe karşılığı ismi Büyük Hayvan Bahçesidir. İlk olarak yöneticiler tarafından av sahası olarak kullanılıyordu. 1830’dan itibaren Peter Joseph Lenné tarafından modern bir şehir parkı haline getirilmiştir.
1961-1989 yılları arasında doğu sınırları Berlin Duvarı ile bölünmüştür. Kuzey’da bulunan Moabit semtinde de aynı isimde bir park bulunduğundan bu parka Grober ve kuzeydeki daha küçük olanına da Kleiner Tiergarten denmiştir.
Parkın kuzeyindeki Spree Nehri, merkezdeki Büyük Yıldız Meydanı, meydandaki Victory Column (Zafer Sütunu), Berlin Zoolojik Bahçesi parkta ziyaret edilebilecek diğer noktalar arasında.
Victory Column (Zafer Sütunu)
Bu sütun, Tiergarten Parkı’nın içinde bulunmaktadır. 1864 yılında Prusya’nın kazandığı zaferden sonra tasarlanan Victory Column (Zafer Sütunu) tepesindeki 8,3 metrelik ve 35 tonluk Victoria Heykeli ile Berlin’in en görkemli anıtlarından birisidir.
Yüzü batıya dönük olarak yerleştirilen ve Friedrich Drake tarafından tasarlanan heykel aslında sütuna sonradan eklenmiş. Eklenme nedeni ise sütun tamamlanıncaya kadar Prusya’nın Avusturya ve Fransa’ya karşı yeni zaferler kazanmış olması. Yani anıt Berlin tarihindeki üç önemli zaferin simgesi.
Heinrich Strack’ın dört kumtaşı blok olarak tasarladığı Zafer Sütunu yaklaşık 67 metre yüksekliğinde olduğu söyleniyor. Gece ışıklarıyla kartpostallık bir kareye dönüşen Zafer Sütunu’ndan Berlin manzarası seyretmek ve bu tarihi yapıyı daha yakından hissetmek için 285 basamağı çıkıp seyir noktasına ulaşmak gerekiyor.
Berlin Zoolojik Bahçesi
Bu bahçe, Tiergarten Parkı’nın içinde bulunmaktadır. Berlin Zoolojik Bahçesi, Almanya’daki en eski ulusal hayvanat bahçesidir. 35 hektar alan kaplayan park 1844 yılında Berlin’de açılmıştır. 1.400 farklı tür ve 14.000 civarı memeli bulundurmasıyla Berlin Zoolojik Bahçesi, Dünya’da en ayrıntılı tür barındıran hayvanat bahçesidir. 1913 yılında ise tasarımı zoolog Oskar Heinroth tarafından yapılan akvaryum da hizmete girmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefik Kuvvetler’in hava saldırılarından, 3.715 hayvanın çok azı kurtulabilmiştir.
Hayvanat bahçesi ve bünyesindeki akvaryum, 2017 yılında 3.484.412 ziyaretçi çekmeyi başarmıştır. Buranın Avrupa’da en çok ziyaret edilen hayvanat bahçesi olduğu söylenmektedir. Dünyaca bilinen Knut, kutup ayısı veya Bao Bao, büyük panda gibi hayvanlar, parkın simgesi haline gelmiştir. 1959’dan beri hayvanat bahçesinde yaşayan 63 yaşındaki Fatou isimli goril, dünyanın yaşayan en yaşlı gorili olarak kabul edilmektedir.
Kaiser Wilhelm Anıt Kilisesi
Bu kilise, Tiergarten Parkı’nın içinde bulunan Berlin Zoolojik Bahçesi’nin hemen yanı başındadır. Batı Berlin’in ve Alman milliyetçiliğinin simgesi olarak görülen Protestan Kaiser Wilhelm Anıt Kilisesi, 2. Dünya Savaşı’nda bombalandıktan sonra restore edilmeyen yıkık bir yapıdır. Koşulları nedeniyle diğer ismi de “Yıkık Kilise”dir.
Kaiser Wilhelm Kilisesi savaşta bombalandığı için yapının bir bölümü yıkılmış. Nazi hükümeti kiliseyi restore etme sözü verse de savaş kaybedilince böyle bir şey gerçekleşmemiş. Naziler kiliseyi yenilemese bile sonraki dönemlerde de yapının onarılmamış olması dikkat çekiyor. Restorasyon yapılmamasının ana nedeninin kilisenin katı bir milliyetçiliği temsil etmesi olduğu söyleniyor.
2.Wilhelm tarafından 19. yüzyıl sonralarında Franz Schwechten’e yaptırılan Kaiser Wilhelm’in o dönemlerde milyonlarca marka mal olduğu belirtilir. Romanesk stili Almanya’ya sevdiren mimarisi ile çevresindeki çoğu yapıya da ilham vermiştir.
2.Dünya Savaşı’ndan sonra zarar görüp zaman içinde yıkılmaya başlamasını takiben bugün kilisenin sadece 68 metrelik ana kulesi anıt olarak korunuyor. Tarihi ana kulenin yanında 20.000 küçük camdan inşa edilen yeni yapı da görülmeye değer.
Charlottenburg Sarayı
Bu saray, Tiergarten Parkı’na 2.5 km kuzeybatısında yer alıyor. Rokoko ve barok stil mimariden esinlenilerek 1600’lü yılların sonunda inşa edilen saray kendiyle aynı ismi taşıyan semtte yer alıyor.
Berlin’deki en büyük saray olan Charlottenburg sadece iç ve dış mimari olarak değil, etrafındaki ağaçlar ve park alanları ile de oldukça ahenkli bir görünüme sahip. Saray bölgesinde ayrıca köşk, beldelere, mozole ve hatta tiyatro bile var.
2.Dünya Savaşı’nda en çok harap edilen yerlerden biri olsa da belli ki Charlottenburg Sarayı’nda da küllerinden doğan Berlin’in ruhu var. Restore çalışmaları sonrasında Avrupa’nın, hatta dünyanın en çok ziyaret edilen yapıları arasında olmayı sürdürdüğü söyleniyor.
Tiergarten Parkı’na 2.5 km kuzeybatısında yer alan bu saraydan tekrar parka döndüğümüzde, parkın hemen güneydoğusunda Potsdamer Platz meydanı ve bu meydanla özdeşleşmiş Sony Center var. Her ikisi de gezip görmeye değer.
Sony Center
Berlin’de eğlence, konaklama, sanat, yemek, alışveriş gibi farklı konseptleri bir arada toplayan çok büyük bir kompleks Sony Center. Helmuth Jahn imzalı görkemli ve rengarenk tasarımı ile göz kamaştıran merkez, toplamda 8 binadan oluşuyor.
Işıltılı bir dünyayı temsil eden Sony Center’da çok sayıda mağaza, restoran, sinema salonu, kiralık lüks suitler, otel odaları, sanat ve film müzeleri, tiyatro yer alıyor. Hatta özellikle çocukların favorisi haline gelen “Legoland” de Sony Center tarafından sunulan eğlence olanaklarından biri.
Berlin’in meşhur meydanı Potsdamer’de bulunan Sony Center bu meydanın da simgesi olmuş gibi. Gezip görmeye değer, vakit ayırmakta fayda var.
Potsdamer Platz
Potsdamer, şehrin modern ve dinamik yüzünü temsil etmenin yanında birçok güzelliklerle de çevrili bir meydan. Çok işlek olan bu meydan, insanların sürekli koşuşturduğu ama aynı zamanda şehrin tadını çıkarmak için insanları biraz yavaşlamaya davet ettiği bir yer.
Almanya’nın birleşmesinden sonra hızla bambaşka bir çehreye kavuşan meydan bugün gökdelenler, alışveriş ve eğlence merkezleri, lüks restoranlar ve iş yerleri ile dolu. Sokak sanatçılarının performansları ve Berlin Duvarı’ndan kalan bazı kalıntılar da meydanı popülerleştiren en önemli unsurlar arasında.
Reichstag ve Brandenburg Kapısı’na 1 km‘lik mesafede olan Potsdamer Meydanı, merkezi konumda ve Berlin’de gezilecek birçok popüler yere oldukça yakın. Bu popüler yerlerden birisi de Reichstag Meydanı’nın hemen yanı başında olan Kreuzberg.
Kreuzberg
Berlin’de Türklerin çok yoğun olmasından dolayı “Küçük İstanbul” olarak da anılan Kreuzberg, alternatif kültür ögelerini barındıran kendine özgü bir semt. Tenha noktalarda, özellikle gece ilerleyen saatlerde yalnız dolaşmak pek tavsiye edilmiyor.
Özellikle elektronik ve hiphop müzik gibi akımların yaygın olduğu bölgede çok sayıda bar bulunuyor. Müzik trendlerini yakından takip edebileceğiniz Kreuzberg yalnızca Türklerin değil, Almanların ve turistlerin de ilgisini çekiyor.
Tarihi boyunca Berlin’deki azınlıklara ev sahipliği yapan Kreuzberg, Yahudi soykırımının ardından daha çok Türklerin yaşadığı bir alan haline gelmiş. Çok kültürlü ve dinamik bir semt. Sanatçılar ve öğrencilere de hitap eden bölgede duvarlar grafitilerle süslü.
Salaş kafe/barları, gece yaşamını ve ikinci el mağazaları sevenler için Kreuzberg favori bir destinasyon. Kebapçılar, dönerciler, Türk usulü çay keyfi yapabileceğiniz mekanlar ve her yerde Türkçe konuşan insanlar… Türklerin Almanya’daki yaşamına göz atmak ve Berlin’in en popüler turistik yerlerinden birini ziyaret etmek için Kreuzberg doğru adres.
Topography of Terror
Topography of Terror, Adolf Hitler’in başta olduğu yıllar boyunca SS-Gestapo karargahlarının bulunduğu yerde açılmış bir müze. Nazilerin tüm dünyaya yaydığı korku ve vahşetin izleri bu müzede olduğu gibi Berlin’in çeşitli yerlerinde bir ders gibi hatırlatılıyor. Berlin sadece bu nedenle bile yıllık olarak bir milyondan fazla turist çeken bir metropol.
Günümüzde hem açık hem kapalı alanlarıyla ziyaretçileri ağırlayan Topography of Terror; belgeler, fotoğraflar, videolar ile geçmişin kapılarını açıyor. Yerin altına saklanan mahzenler o dönemden kalanlar. Bunlar dışında 2. Dünya Savaşı’nı kaybeden Nazilerin işkence yaptıkları binalar tamamen yıkılmış.
Nazilerin yükselişini, Almanya tarihini nasıl yönlendirdiklerini, yaşadıklarını ve işledikleri suçları bu müzede görmek mümkün. Ayrıca interaktif sergiler de oldukça etkileyici ve bilgilendirici bir niteliğe sahip. Terör müzesi konseptindeki Topography of Terror ile Berlin ve dünya tarihindeki en acı verici olaylardan birine yakından şahit olmak mümkün.
Checkpoint Charlie
Soğuk Savaş yıllarında Berlin’de yaşamanın hissini ve hazin gerçekleri en iyi canlandıran yerlerden biri Checkpoint Charlie.
Burası Doğu-Batı Almanya arasında bir sınır geçiş ve kontrol bölgesi olarak inşa edilmiş. Amerikan ve Sovyet askerlerinin birlikte nöbet tuttukları Checkpoint Charlie Berlin’in bölündüğü yıllarda sadece Almanya değil, dünya için de tehditkar bir bölge haline gelmiş.
Hiç yatışmayan, hatta sürekli artan gerginlik nedeniyle 3. Dünya Savaşı’nın başlayabileceği yer olarak görülen Checkpoint Charlie bugün hala o dönemin duygularını üzerinde taşıyor.
Bölgede karşılıklı olarak asılan ve olayları sanki yeniden yaşatan resimler oldukça etkileyici. Karşılıklı nöbet tutan Amerikan ve Sovyet askerlerinin resimleri Berlin halkı için acı hatıralarla dolu olayları temsilen yapılmış ancak turistlerin de yoğun ilgisi ile karşılaşıyor. Ayrıca burada o dönemden kalma sinyal sistemleri, bariyerler, bazı eşya, tabela ve kalıntılar da sergilenmekte.
Faal olduğu dönemde halkın geçişine tamamen kapatılan ve sadece belirli mevkilerdeki kişilerin kullanabildiği Checkpoint Charlie Berlin’in Soğuk Savaş geçmişi ile dolu.
Berlin Yahudi Müzesi
Berlin Yahudi Müzesi, 3500 metrekarelik bir alana inşa edilmiş. Bu müze Avrupa’nın en büyük Yahudi müzesi olma unvanını kazanmış. Müze, eski mahkeme binası ve özellikle müze faaliyetleri için tasarlanan yeni yapı olmak üzere iki bölüme ayrılıyor.
Yahudi Müzesi, Almanya’da yaşayan Yahudilerin Orta Çağ’dan günümüze kadar uzanan dönemde neler yaşadıklarını ve geçirdikleri tarihi süreçleri anlatıyor. Burası sürgün olmanın çaresizliği, soykırım kuleleri, yaşananların insana neleri hissettirdiğini ziyaretçilere geçirmeyi amaçlamış. Yahudi soykırımı ile yüzleşmek için dünyanın dört bir yanından milyonlarca turistin burayı ziyaret ettiği söyleniyor.
Oberbaum Köprüsü
Oberbaum Köprüsü, Spree Nehri’nin üzerinden geçmektedir. Bu köprü, Berlin’e romantik bir hava katan çok estetik, çift katlı bir tarih yapıdır.
19.yüzyıl sonunda inşa edilen kiremit renkli Oberbaum Köprüsü Friedrichshain ve Kreuzberg bölgelerini birbirine bağlıyor. Berlin Duvarı nedeniyle biri Batı, diğeri Doğu Almanya sınırlarında kalan bu bölgelerin tekrar birleşmesinin de bir simgesi aynı zamanda.
Gündüz ayrı güzel, akşamları da ışıl ışıl olan bu köprünün harika bir manzarası var. Bu manzara eşliğinde yürüyüş yapmak ve köprüde bolca fotoğraf çekmek mümkün. Aynı zamanda Spree Nehri’nde bir tekne turuna çıkılırsa yine bu köprüyü yakından görebilmek mümkün.