İstanbul ‘da bir akşam sıradan bir akşam
İstanbul ’da bir akşam
Sıradan mı sıradan bir akşam
İnceden inceden hafif bir yağmur
Tepeden tırnağa alaca karanlık bir İstanbul
Ve hemen ardından gece
Karanlık ısız ve soğuk
Gece de bekliyor beni yokluk ve varlık
Gece de nemli ve derin bir yalnızlık
***
İstanbul ’da bir akşam
Akşamleyin saat dokuz
Yürüyorum, yağmur altında
Bir yanımda çam ağaçları,
Bir yanımda ışık ve perdeler,
Çam ağaçları birbirine fısıldıyor
Akşamı ve de geceyi
***
Sonrası karşılıklı iki zıt cumhuriyet
Bir tarafta Levent’in plazaları
Bir tarafta Kağıthane’nin karanlık sokakları
Arada metro durakları
***
Metro durağında iki insan
Kâğıttan mendil satan iki insan
Biri adam biri kadın
Adam sıkılgan mı sıkılgan,
Tekerlekli sandalyesinde,
Kafası da yerde
Ve Kadın,
Hüzünlü çehresiyle, gözleri nemli yaşlı kadın
Gözleri sanki bir başka gözleri arıyor
Hakikatsiz kalpsiz dost gözleri
İkisi de çaresiz, ikisi de biçare…
***
Biz mi…?
Biz, arada bir gözlerimizi yorarak,
Görmedik ve de görmek istemedik, onları…
***
Derken umutsuzluk trenindeyim
Binlerce insanın gelip gittiği umutsuzluk treni
İnsanlar gülüyor,
Yorgun şehrin insanları gülüyor
Yalandan da olsa yine gülüyor
Yorgun yüzler, yorgun gözler,
Kimisi eski püskü, giyim kuşamları
Kimisi de plaza çalışanları
***
Tren duruyor
Ve insanlar koşuyor
Başıboş dolu dizgin insanlar
Kimisi kuş tüyü yataklarına koşuyor
Kimisi de yorgun şehrin varoşlarına
Koyun koyuna yattıkları gecekondularına
İşçisi, fakiri, emekçisi
Hepsi de koşuyor…
***
İstanbul ’da bir akşam
Hoyrat gecenin saat onu
Yine yürüyorum…
Bu defa sabırsız araç şoförlerinin olduğu caddede
İnce ince yağan yağmurun altında
Ara sokaklara dalıyorum
Işık ve perdelerin olduğu ara sokaklara
İnliyor rüzgârın salladığı hoyrat pencereler
***
Derken Tilki Barın önünden geçiyorum
Dışarıdan şöyle bir göz atıyorum
Sıkışık, iç içe, tıklım tıklım
Kızlı erkekli, hepsi de genç
Cıvıl cıvıl fıkır fıkır
Coşuyorlar, oynuyorlar, eğleniyorlar
Dans ediyorlar, kendilerinden geçercesine
***
Yürümeye devam ediyorum…
Her yer ıpıslak,
Gece nemli,
Gece ayaz mı ayaz,
***
Alacakaranlıkta bir karaltı görüyorum
Karaltı yönünde yaklaşıyorum
Büyük pis bir çöp konteyneri
Kirli, paslı, ıslak
Canlı mı, cansız mı bir insan
Yarım insan
İnsan kıpırdamıyor
Yarı belinden yukarısı çöp konteynerinin içinde
Yarı belinden aşağısı konteynırın dışında…
Konteynırın yanında tıkabasa dolu bir araba
Derken adam elinde kağıtlarla konteynırın dışına çıkıyor
Kavruk yüzlü genç bir adam
Karınca gibi elindeki nimeti arabasına tıkıyor
Hem de kendi çektiği arabasına
Tekrar dalıyor çöp konteynırına
Ve ben tükeniyorum,
Bitiyorum…
Boğazım düğümleniyor, bu hoyrat gecede…
Kafamda deli sorular…
Sorular…
Tükenmek bilmeyen deli sorular…
– Hadi Güler, Aralık 2019 –